28 Nisan 2012 Cumartesi

Kedi ile Köpek Aynı Evde Nasıl Yaşar?

Kedi ve köpeklerin bir araya gelmesi için en önemli dönem yavruluk dönemi. 
Sosyalizasyon döneminde olan kedi ve köpek yavruları etraflarını tanımaya en çok bu süre içinde açık oluyor. Bu süreç köpeklerde 12. haftaya kadar devam ediyor. Her iki hayvanın da sosyalizasyon dönemi içinde kendisinden farklı canlıları kabullenmesi kolay. Bu yüzden yavru kedi ve yavru köpek dostluğu oldukça hızlı bir şekilde ve sorunsuz olarak gelişebiliyor. Yetişkin bir kedi ya da köpek, karşısına aniden getirilen yabancı bir canlıya karşı şüpheci ve tetikte oluyor. 

TEMEL SORUN BEDEN DİLİNDE 

Özellikle yetişkin kediler, yavru köpeklerin oyunculuklarını saldırı olarak gördükleri ve köpeğin oyuna davet hareketlerinden hoşlanmadıkları için yetişkin bir kedi ile yavru bir köpek bir araya getirilirken çok dikkatli olunmalı. Sahibinden çok evini ve yaşam alanını sahiplenen yetişkin kedi, evde kendisinden başka bir dört ayaklının olmasını başta hoş karşılamayabilir. Buna sebep, kedi ve köpek arasındaki yanlış anlaşmalar. Beden dilleri birbirinin neredeyse tamamen zıddı olan kedi ve köpek birbirini anlayamıyor; ya da yanlış anlıyor. 

Kedi huzursuz ya da sinirliyken, köpeğin ise mutluyken kuyruğunu sallaması savaş sahnelerinin sebebi. Yetişkin bir köpeğin yanına getirilen yavru kedinin oyun oynamak için oradan oraya koşması, köpeğin içindeki avlanma içgüdüsünü de tetikleyebilir. Kedi ve köpek düşmanlığı sanılan durum çoğu zaman bu birbirine ters ifadeler yüzünden ortaya çıkıyor. 

Kedi ile köpeğin uyumlu bir şekilde yaşayabilmesi için evin iki ayaklı sakinlerine büyük iş düşüyor. Öncelikle ‘Yavru ya da yetişkin, kedi ve köpeğin ilk karşılaşması için sessiz ve sakin bir ortam sağlanmalı' diyor Tamer Dodurka. Kalabalık ve gürültülü bir ortamdan kaçınmak, evde kedi ve köpeği tedirgin edebilecek yabancı kimsenin olmaması gerekli. 

Evin eski sakini köpekse, kedi ile karşılaştırıldığında ödüllendirilmesi çok önemli. Köpek ile kedinin her bir araya getirilmesinde, köpeğe okşama ile ya da ödül maması ile mükafat vermek, kısa sürede ev sahibi köpeğin misafiri sayesinde ödüllendirildiğini fark etmesini sağlar. 
Kedi ve köpek tanışmalarında birbirlerine sert tepkiler vermeseler bile bir süre yalnız bırakılmamalı. Özellikle ilk günlerde evde yalnız kalmaları gerekiyorsa mutlaka ayrı odalarda, ya da birbirleriyle fiziksel olarak temasta bulunamayacakları mesafede bırakılmalılar. 

KÖPEKLER KEDİLERDEN DAHA KISKANÇ 

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, ikinci pet geldikten sonra evin ilk sakinine gösterilen ilgide düşüş olmaması. Birbirlerini kabul etme dönemlerinde özellikle ev sahibi olan pete daha çok ilgi göstermek kıskançlığın önüne geçilmesi için çok önemli. Tamer Dodurka'ya göre köpekler kedilerden daha kıskanç. Dodurka bunun sebebini kedi hálá içgüdülerine göre yaşarken, köpek insana daha yakın olduğu için kendisini sahibiyle özdeşleştirmesine bağlıyor. 

Kedi ile kurduğu ilişkide lider olmak isteyen köpek ve yaradılış olarak lider kabul etmeyen kedi, zaman içinde kendi aralarında bir hiyerarşi kurup bu sorunu aşıyorlar. Dişi köpekler lider olma dürtüleri çok fazla olmadığı için kedi ile dostluk kurmakta erkek köpeklere göre daha hızlı ve uyumlu. 

Yetişkin bir kedi ve köpeğin de birbirleriyle yeterince vakit geçirdikten sonra anlaşabilmeleri sanıldığı kadar zor değil. Yeter ki siz sabırlı ve kararlı olun, evin hakiminin siz olduğunu unutmayın! 

ADIM ADIM NE YAPACAKSINIZ 

Kedi ve köpeği bir araya getirmeden önce üzerlerinde kokuları olan eşyaları koklatmak birbirlerinin kokularını tanımaları için yararlı olur. Bunun için kedinin üzerinde yattığı battaniye, köpeğin oyuncağı gibi eşyaları kullanabilirsiniz. 

Kedi ile köpeğin ilk karşılaşmalarında kızgın sesler çıkarıp savunma pozisyonuna geçmeleri normal. Bu durumda panikleyip onları hemen birbirlerinden uzaklaştırmayın. Sizin kontrolünüzde ne kadar zaman geçirirlerse alışma süreci de o kadar kısalacaktır. 

Özellikle yetişkin kedi ve köpekte ilk günlerin hayal kırıklığı ile geçmesi normal. Bu dönemde birbirine dostça davranmayan petleri azarlamak ve cezalandırmak ise en yanlış davranış. 

İlk birkaç gün petlerin yemek ve su kapları için birbirinden uzak yerler seçmekte yarar var. Özellikle yetişkin kediler stres altında olduklarında yemek yemedikleri için kedinin yemeği köpeğin ulaşamayacağı bir yerde olmalı. 


23 Nisan 2012 Pazartesi

Boxer

Boxer ırkı köpekler son derece enerjik, oyuncudur. Dolayısıyla bir boxer'ınız varsa onu küçük bir alana sokmak ya da duygusal ihtiyaçlarına gerekli önemi vermemek ciddi hastalıklara neden olabilir. Bu nedenle, boxer'ınızla zaman geçirmeniz, onu doğru beslemeniz kadar önemlidir, aksi takdirde hastalıklara davetiye çıkarmanız kaçınılmaz olur. 

Boxer'ınızla ilgili olarak karşılaşabileceğiniz en sık sağlık problemi bağırsak kurtları olacaktır. Aslında yavrularda daha çok görülmekle beraber, bağırsak kurtları bazen büyüklerde de rastlanmaktadır. Lütfen bu tür bir sıkıntı ile karşılaşmamak için veteriner kontrollerinizi aksatmayın. Büyümüş boxer'lara gelince... Her 4-6 ayda bir kontrolden geçirmeniz yeterli olacaktır. Bir sorun yaşanıyorsa veteriner doktorunuz gerekli ilaçları verecektir. Zaten bu tür bir sıkıntıdan muzdarip bir boxer'da kilo kaybı, mide sıkıntıları gibi fiziki değişim yanı sıra psikolojik değişimler de gözünüze çarpacaktır. Köpeğiniz daha keyifsiz olacaktır. Hatta bayılarak oynadığı oyuncaklarının yüzüne bile bakmayabilir. 

Bu tür değişiklikleri ciddiye almanızı tavsiye ederiz çünkü bağırsak kurtları ile boğuşan vücudu, köpeğinizin az büyümesine, hastalanmasına hatta ölmesine bile neden olabilir. 

Boxer'larda yaşanan bir diğer sağlık sorunu ise allerjik bünyeleri, karın şişliği, hipertiroid ve kanserdir. Bu saydığımız sağlık sorunları ile karşılaşmamak adına onu hep gözünüzün ve sosyal hayatınızın içinde tutmanızı tavsiye ederiz. Böylece değişimleri çok geç olmadan farkedebilir ve önlem alabilirsiniz. Ayda bir veteriner ziyareti de hiç fena olmaz... 

Her köpek gibi Boxer'ların da sağlam, sağlıklı bir diyete ihtiyaçları vardır. Boxerlar birer enerji depoları olduğu için çok yemek yeme ihtiyacı hissederler, tabii bu durum sizin onu devamlı beslemeniz anlamına gelmez. Düzenli ve vitaminle desteklenmiş beslenme programı boxer'lar için yeterlidir. 

Ancak en önemli mevzuu, boxer'ların soğuğa dayanıksız vücutlarıdır. Gerek çok soğuk gerekse çok sıcak havalar boxerlar için (kısa tüyleri nedeniyle) pek de iyi değildir. Tabii ki, dışarıda vakit geçirmeleri, oyun oynamaları ve koşmaları gerekir ama bu belli saatlerde ve uzun saatler sürmeyecek şekilde ayarlanırsa daha iyi olur. 

Boxer ırkı, çok güçlü ve güzel bir ırktır ancak alışılagelen diğer büyük ırklardan farklı olarak biraz daha ciddi ve bilinçli bir bakım gerektirir. Ancak dostlukları ve neşeleri buna değer... 


22 Nisan 2012 Pazar

Kedilerin Zekası !

Melissa Miller, akademik bir çalışmadan ziyade kedi dostlarının keyif alacağı, hem kedinizin hem de sizin kültürel zekanızı ölçmeye yönelik testlerle dolu bir kitap hazırlamış. Testlerin sonucunda kedinizin “Muhtemelen Sizden Daha Zeki” çıkma olasılığı da bulunmakta. 

Kedilerde Kültürel Zeka (I.Q.) ve Duygusal Zeka (E.Q.) konusunda bu tür eğlenceli çalışmaların yanı sıra oldukça ciddi çalışmalar olduğunu da belirtmeliyiz. Kültürel Zeka, daha çok yaşam karşısında matematiksel, görsel kurallara karşı göstermiş olduğumuz akıllılığı ifade ederken Duygusal Zeka daha çok sözel yanımızın derinliği hakkında bir tanımlama içeriyor. Son yıllarda Duygusal Zeka’nın Kültürel Zeka kadar önemli olduğu da sıkça vurgulanıyor. 
Kedilerin her şeyden önce bazı açılardan insanlardan daha zeki olduğu kuşku götürmez. Hiçbir kedi kendisine zarar vereceğini bile bile bir eyleme kalkışmaz. Yani kanser yapacağını bile bile sigara içmez ya da kaldıramayacağından daha ağır bir eşyayı yüklenip belini incitmeye kalkışmaz. Duygusal Zeka açısından da benzer örnekler verilebilir. Siz hiç güzel bir yemek yedikten sonra kavga çıkaran ya da sevgilisine kur yaparken onu tırmalamaya kalkan kedi gördünüz mü? 

Kedilerin de bir zekası olduğu bir gerçek. Aslında zeka bir anlamda canlının doğa karşısında yaşamını idare edebilmesi için kendisinin bizzat insiyatif kullanma yetisi olarak da tanımlanabilir. Hatta bu açıdan bakıldığında kedilerin (insanlarla yaşamaya başlamaları ile) zaman içinde daha zekileştikleri, insanlara yönelik çıkardıkları sesleri bile daha iyi bir iletişim için değiştirdikleri düşünülüyor. Yine oyuncakla oynayan, sevgi gören kedilerin akranlarına göre daha zeki oldukları da tahmin ediliyor. Ayrıca bazı kedi türlerinin –Siyam kedileri gibi- olağan kedilerden daha zeki oldukları da gözlemler arasında yer alıyor. 

Her ne kadar altıgen bir şekli altıgen bir deliğe sokan kedi göremeseniz de kedilerin Duygusal Zeka açısından ciddi bir üstünlükleri olduğunu düşünüyoruz. Ama Duygusal Zeka’yı ortaya çıkaran kuşkusuz kedi dostu ile kedi arasındaki olumlu iletişim. Yemek zamanını, oyun zamanını, gergin saatleri kediler çok rahat öğrenebiliyor. İsimlerini “isim” olarak öğrenip öğrenmediklerini bilemesek de onlara yönelik seslenişlerimiz arasındaki anlam farklarını ayırt edebiliyorlar. 

Pekiyi kedilerin zekası geliştirilebilir mi? Muhtemelen evet. Eğer kedinizle düzenli olarak bazı egzersizler yaparsanız ve öğretmek istediğiniz hususları sevgi içinde defaten ve aynı şekilde tekrarlarsanız öğrenme sürecinde ilerleme kaydedebilirsiniz. Her egzersiz sonrasında ise onu ödüllendirmeyi unutmamalısınız. Ama bu noktada bir hususa dikkat çekmeliyiz. Egzersizlerde sertlik, sinirlilik gösterir ya da ceza vermeye kalkarsanız her şeyden önce ayıp etmiş olmakla kalmaz aynı zamanda onunla olan iletişiminizi geriletirsiniz. Kedinizden bir Einstein yaratmaya kalkmayın ya da kedinizi köpek olarak görmeye yeltenmeyin. Kedinin de köpeğin de algılama ve öğrenme biçimleri birbirlerinden oldukça farklıdır. 

Melissa Miller’in The Cat I.Q. Test kitabındaki test sorularından biri şöyle: “Kediniz okur yazar olsa idi sizce hangi gazeteyi okurdu?” Bu sorunun olası yanıtları Amerikan’ın ünlü ekonomi gazetesi Wall Street Journal ya da New York Times olarak kabul edilmiş. Tabloid gazeteler ise zeka düşüklüğüne delalet sayılmış. Haklı olabilirler mi? 


Kuzey Sumrusu

Sadece 100 gramlık kuzey sumrusunun bir kutuptan diğerine 70 bin kilometrelik yolculuğu 1.4 gramlık takip cihazları sayesinde aydınlatıldı. 

Ağustos-eylül aylarında Kuzey Kutbu’ndan soğuklar nedeniyle güneye göç eden kuzey sumrusu, Güney Kutbu’nda 4-5 ay geçirdikten sonra geri dönüyor. Bu kuş, güneye doğru uçarken günde 330 kilometre kat ediyor, kuzeye dönüşünde günde 520 km yol alıyor. 
Azor Adaları yakınlarında konaklayıp enerji depolayan kuşlar, güneye doğru giderken iki ayrı güzergâh izleyebiliyor, rüzgâra göre tercih yapıyor. 


Alman Çoban Köpeği

Alman Çoban Köpeği, Alsatian diye de tanınır. Gösterişli, dengeli ve çok güçlü bir köpektir. Pas rengi ve kahve rengi ile siyah ya da tamamen siyah olabilir. Burun her zaman siyahtır. Hafif fakat güçlü bir kemik yapısıyla sağlam, adeleli ve hafif dikdörtgen bir vücut yapısı vardır. Başı vücudu ile orantılı olmalıdır. Hafif konveks bir alnı vardır. Güçlü makas ısırışı ile kapanan dişleri, vücutla birleşen yeri geniş ve uca doğru sivrileşen dik ve öne bakan kulakları vardır (Altı aydan küçük yavrularda hafif öne kıvrık olabilir) Gözler badem şeklinde, koyu renkli ve zeki ifadelidir. Tüylü kuyruğu neredeyse yere kadar iner. Ön bacaklar ve omuzlar adeleli, baldırlar güçlü ve sağlamdır. Yuvarlak ayakları sert tabanlıdır. Uzun veya kısa tüylü olabilirler. 

Karakteri 

Çoğunlukla iş köpeği olarak kullanılan Alman çoban köpeği korkusuz, dikkatli ve zekidir. Cesur, neşeli, itaatkar ve öğrenmeye heveslidir. İnanılmaz sadakati ve cesareti ile tanınır. Kendinden emin bir sukünete sahiptir; ancak asla düşmanca değildir. Çok yüksek öğrenme kapasitesi vardır. Alman Çoban köpekleri aileleri ile birlikte olmaktan büyük keyif alırlar; ancak yabancılara karşı mesafelidirler. Bu ırk ailesiyle olmaya gereksinim duyar ve uzun süre yanlız bırakılmak istemez. Sadece gerektiğinde havlar. Alman çoban köpeklerinin oldukça gelişmiş koruma güdüleri vardır, bu nedenle aşırı korumacı olmaması için dikkatle ve özenle diğer insan ve hayvanlarla genç yaşta sosyalleştirilmelidir. İnsana karşı sergilenen saldırganlık dikkatsiz üretim ve eğitim nedeniyledir. Eğitilmiş dengeli bir köpek diğer ev hayvanları, çocuklarla ve ailesiyle güvenilirdir. Erken yaşta itaat eğitimine başlanmalıdır. Alman çoban köpeğini doğru üreticiden almak çok önemlidir. Bazıları çekingen ve huysuzdur. Bu karakterdeki köpeklerin korku nedenli ısırmaya eğilimi vardır. Cezaya dayalı bir eğitim bu köpeklerde başarıya ulaşmaz. Irk o kadar zeki ve eğitilebilirliği öylesine yüksektir ki çoban köpekliği, koruma köpeği, polis ve asker köpeği, körler için rehber köpek, arama ve kurtarma köpekliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Alman çoban köpeği popüler bir aile ve show köpeğidir. 

Yaşam Ortamı 

Alman çoban köpeği yeterli egzersiz imkanı sağlanırsa apartmanda da yaşayabilir. 

Egzersiz İhtiyacı 

Alman çoban köpeği eğitim egzersizleri ile birleştirilmiş yoğun aktiviteden hoşlanır. 

Bakımı 
Bu ırk, az da olsa sürekli tüy döker ve mevsimsel tüy dökümü oldukça yoğun olabilir. Eve dökülen tüyler problemse günlük fırçalama tavsiye edilir. Deri yağ dengesini bozmamak için yılda en fazla bir iki kez yıkanmalıdır. 

Kökeni 

Wurtemberg, Thurginia ve Bavaria'dan uzun tüylü, kısa tüylü ve tel tüylü yöresel çoban köpeklerini toplayan Max von Stephanitz ve diğer üreticiler eğitilebilirliği yüksek, itaatkar ve güzel Alman çoban köpeğini yarattılar. Nisan 1899'da Max von Stephanitz, Horan adındaki bir köpeği ilk Alman çoban köpeği olarak kayıt etti. 1915'e kadar hem uzun tüylü hem de tel tüylü tipi yarışmalara sokuluyordu. Bu gün çoğu ülkede sadece kısa tüylü olanları yarışma amaçlı sergilenmektedir. 

15 Nisan 2012 Pazar

Köpeğiniz Saldırgan mı?

Köpeklerarası saldırganlık genellikle erken sosyalizasyon problemleri sonucu ortaya çıkar. Doğumundan itibaren bir yavru diğer köpeklerle etkileşime girmek ihtiyacınadırlar. İlk etkileşimleri diğer yavrular ve anne ile olur. Eğer bir yavru bu süreci yaşamaz ya da yaşayamazsa, sosyalleşme sorunları meydana gelir.
Yavru büyüdükçe yeni köpeklerle birlikte bulunması gerekir. Bu erken bir yaşta başlamalıdır. Genç köpekler parklarda, itaat etmesi öğretilirken ve yürüyüşler esnasında kolaylıkla etkileşim sağlayabilirler.

Eğer yavrular tecrit edilirse, veya diğer köpeklerle karşılaşma imkanları olmazsa, bir arada sükunetle yaşamak için gerekli olan sosyal davranışları öğrenemezler. Böyle yalnız yetişen köpekler diğer bir köpekle karşılaştıkları zaman sinirli ve heyecanlı davranışlar gösterirler. Bu da genellikle agresif tutumlara neden olur. Bir köpek ancak çok fazla tahrik olduğunda, üzerine gidildiğinde ısırmak ihtiyacı duyar. Genellikle köpeği zaptetmek için tutuyorsa muhtemelen sahibi ısırılır. 

Köpeğiniz büyükse ve çok fazla saldırgansa, bu durumda ehliyetli bir köpek terbiyecisi ile temasa geçmeniz gerekir. Aşağıda ortalama bir köpeğin üç aşamalı terbiye edilmesi planını görebilirsiniz:

1. Saldırganlık görülmeye başlar başlamaz kontrol altına alınmalıdır. Tasma kayışının “bırak onu” komutu ile birlikte hızla çekilmesi tavsiye edilir. Zamanlama çok önemlidir çünkü saldırganlık hali başladıktan sonra düzeltmeye çalışmak hayvanı daha da fazla tahrik edebilir.

2. Eğer köpeğiniz başka bir köpeğe doğru gidip bakmaya başlarsa onu derhal uyarmalısınız.

3. Eğer köpeğiniz başka bir köpeğe doğru gidip başka tarafa bakarsa onu övün ve ödüllendirin.

Köpekler Arasında Saldırgan Davranışlar – Köpek Parkı

Sık sık parka gidenlerimiz köpek kavgalarına şahit olmuşlardır. Bunlar, daha önce karşılaşmış olan veya birbirlerini ilk defa gören köpekler arasında olabilir.

Köpeklerin parklarda saldırganlaşmasının nedeni “Otorite sağlama ve Avcılık İçgüdüsü” şeklinde açıklanabilir. Saldırgan davranışlı cinsten iki köpeğin kolayca kontrolden çıkması mümkündür. Saldırgan köpeği (doğru zamanda) düzeltmek, meydana gelebilecek talihsiz olayları önleyebilir.

Hakimiyet kurmak için saldırganlaşma davranışı köpeklerde çok sık karşılaşılan bir durumdur ve daha çok kısırlaştırılmamış erkek köpeklerle buluğ çağına yaklaşmış olan köpeklerde görülür. Köpekler yük hayvanları olduğu için ve bu tür hayvanların lidere ihtiyacı olduğundan, bir köpek için kendini ispat etmeye çalışmak normal bir davranıştır. 
Bu hayvanlar arasında, üstünlük sağlamak için birbirine meydan okumak gereği doğduğu için bireyler arasında bir hiyerarşi ortaya çıkar. Her ne kadar bu tür saldırganlık dişiler arasında da görülese daha yaygın olarak kısırlaştırılmamış olgun ya da olgun yaşa yaklaşmış erkekler arasında sıkça rastlanır.

Bir köpeğin üstünlüğünü ispat etme yöntemlerinden biri, kendisine tabi olma durumundaki köpeğe karşı fiziksel üstünlük sağlayacak pozisyona geçme isteğidir. Diğerinin üzerine çıkmak en bariz üstünlük kurma pozisyonudur. Birçok köpek sahibi bu davranışı cinsel bir davranış olarak değerlendirme hatasına düşer. Eğer üzerine çıkılan hayvan kızgınlık döneminde olan bir dişi değilse, bu hareket büyük bir olasılıkla bir hakimiyet sağlama gösterisidir. Bazı köpek sahipleri bu davranışı eğlenceli bulurlar. Tolerans gösterilerek bu hali teşvik edilmiş olur. Halbuki köpeğe göre bu, üstün durumunun sahibince bir teyididir.

Köpekler genelde birbirlerini dişlerini göstererek ve hırlayarak uyarırlar. Bu hareketler, özellikle dişiler erkeklere tepki gösterdiğinde dövüşmek istedikleri anlamına gelmez. Her ne kadar köpekler çoğunlukla gerçek fiziksel dövüşe başvurmadan hiyerarşi sergileseler de sahiplerinin sonu kötüye varacak durumları iyi hissetmeleri gerekir. Hayvanın dimdik durması, başını diğerinin arkasına doğru kaldırması, doğrudan göz temasına girmesi ve üzerine çıkması gibi üstünlük sağlamayı amaçlayan pozisyonların sahibi tarafından derhal kontrol altına alınması gerekir.

Eğer köpek bu hareketlerini ısrarla devam ettirirse, sahibi bunların kavgaya dönüşmemesi için önlem almalıdır. Köpeğinizin bu halinden hoşlanmadığınızı kendisine belli etmelisiniz. Unutmayın ki, alçak sesle yapılan uyarılar caydırıcı olmak yerine cesaretlendirici olarak algılanacaktır. 
Köpeklerin bir kez kavga etmeye başlamasının artık onda kolayca vazgeçemeyeceğiniz bir model oluşturabileceğini aklınızdan çıkarmayın. 
Avlanma içgüdüsü saldırganlıkları ise çoğunlukla pet sahipleri ve hatta profesyonel pet eğiticileri tarafından bile yanlış anlaşılabilecek bir görünüm arz ederler. Bu, tam olarak bir köpek kavgası değildir. Bu, daha çok bazı köpeklerde avını izleme yakalama ve kavrama güdülerinin psikolojik sonucudur. Genellikle orta ve büyükçe köpeklerle daha küçük ve daha az kuvvetli köpekler arasındaki dayanılmaz çekimin sonucudur.

Bu senaryo çoğunlukla şöyle başlar: Daha büyük olan köpek küçüğüyle sertçe oynamaya veya onu kovalamaya başlar. Eğer küçük köpek korktuğunu belli ederse, bu durum büyük köpeklerdeki avını kovalama güdüsünü tahrik edebilir ve onunla daha da sertçe oynamasına sebep olabilir. Bu aşamada büyük köpek kontrol altına alınmalıdır, yoksa olay kontrolden çıkabilir. Küçük köpek veya yavru bağırabilir ve bu durumda büyük olan öyle tahrik olur ki küçüğü “öldürücü” hamle için kavrama pozisyonuna geçebilir. Burada tarif etmiş olduğumuz belli başlı üstünlük kurma ve avcılık saldırganlıkları değişiklikler gösterebilir. Buna rağmen köpek parkı benzeri yerlerdeki saldırganlık olaylarının çoğu bu iki kategoriden birine girer.

Eğer köpeğiniz bir kavgaya tutuşursa sükunetiniz korumaya çalışın ve kavgayı sona erdirmek için gerekli bütün gücünüzü kullanın. 
Dikkatli olun çünkü köpek dövüşlerini kesmek tehlikelidir. Bu nedenle önce kendi güvenliğinizi düşünün. Birçok olayda köpek sahiplerinin gördüğü zararlar, köpeklerininkinden çok daha fazla olmuştur. Aşırı reaksiyon göstermekten ve köpeklerle diğer insanlara bağırmaktan kaçının. Bu sadece ateşe benzinle gitmeye yarar. 
İki rakip köpeğin arasına el veya ayak sokmanız, onların doğal reaksiyon olarak saldırılarını size doğrultmalarına neden olabilir.

Birçok köpek kavgaları, köpeklerini kavga ettirmeyi amaçlamayan nazik insanların köpekleri arasında çıkar. Fakat siz yine de, köpeğinizin davranışlarından eninde sonunda sorumlu bulunacağınızı akılda tutmalısınız.

Köpekler bizim en iyi arkadaşlarımız olabilirler fakat onların düşünce biçimleri bizimkinden farklıdır. Köpeğinizi bir köpek olarak algılayın. Bu, onu daha az sevmeniz gerekeceği anlamına gelmez.

Kediler ve Köpekler

Şimdiye kadar hep köpeklerin insanlar için en iyi arkadaş olduğu, daha kolay eğitildiği ve benzeri şeyler söylenmişti. Yanlış da değil, köpekler insanlara kedilerden daha iyi arkadaş ama bu durumu çok da büyütmemek lazım. Çünkü kedilerle köpekler arasında çok az bir fark bulunuyor.

New Scientist dergisinin çalışanlarının yaptığı bir araştırla kedi ve köpeklerin beyinlerinin büyüklüğünden kolay eğitilebilir olmalarına kadar 11 özelliğini karşılaştırmış. Sonuçta da köpekler altı kategoriden geçer not alırken, kedilerin ise beş kategoriden geçer not aldığını ortaya çıkarmışlar.

Araştırma sonucunda kedilerin daha büyük beyinleri olduğu ortaya çıkmış. Kedilerin köpeklere nazaran kompleks fonksiyonlara ve dikkate adanmış 1.4 milyon daha fazla beyin hücresi olduğunu bulmuşlar.

Ayrıca kediler köpeklerden daha popüler çıkmış. En çok kedi sahibi olan ülkelerle en çok köpek sahibi olan ülkeler karşılaştırıldığında da 204 milyon kedi beslenirken, 173 milyon köpek beslendiğini görmüşler.

Bunların yanı sıra köpekler her ne kadar kediler kadar ilgi görmese de köpekler de insanları yönlendirme, özellikle de körlere rehberlik etme konusunda başarılılar.

Tarihe bakıldığı zaman da köpeklerin 135 bin yıl önce evcilleştirilmeye başlandığı görülüyor. Kediler ise evcilleşme konusunda daha kısa bir geçmişe sahip. Ayrıca köpekler sahibine bağlanma konusunda daha güçlü bir hissiyata sahip; araştırmalar dört aylık bir yavru köpeğin bile bir insanın arkadaşlığını başka bir köpeğinkine tercih ettiğini ortaya koymuştu.

Köpekler aynı zamanda insanların jest ve mimiklerini takip edebilme özelliğine sahip. Bir başka özellikleri ise daha kolay eğitiliyor olmaları. Köpeklerin koku alma konusundaki başarısı ayrıca polis tarafından da uyuşturucu baskınlarında kullanılmalarını sağlıyor.

Zürafalar :)

Zürafa, dört beş metreye varan boyuyla karada yaşayan hayvanların en uzun boylusu üstelik bu uzun boyu nedeniyle yaşayabilmesi için kalbinden iki metre yukarıdaki beynine kan göndermesi şart. Bunun için olağanüstü güçlü bir kalbe ihtiyacı var. Nitekim zürafanın kalbi kafasından daha büyüktür ve yaklaşık 60 cm uzunluğa ve 11.8 kg'lık bir ağırlığa sahiptir.

Hal bu olunca zürafaların kalbi 350 mm Hg'lik bir basınçla kan pompalayacak kadar güçlüdür. Diğer bir ifadeyle, zürafanın tansiyonu 35’e çıksa bile bu durumun zürafaya bir zararı olmaz. Canlılar arasındaki en yüksek kan basıncına sahip olan zürafaların kalpleri dakikada 170 kez atmakta ve tüm vücuduna 75 litre kan pompalayabilmektedir.

TERS AKAN KAN EMNİYET SUBABI 

Zürafalarda bulunan kan hücresi miktarı, bir insanda bulunanın iki katıdır. Zürafalar bir şey yedikten veya içtikten sonra kafalarını yerden kaldırdıklarında, kalplerinin beyinlerine yeterli miktarda kanı pompalayabilmesi için normalden iki kat daha fazla atması gerekmektedir. Peki normal koşullarda pek çok canlının ölümüne sebep olabilecek kadar güçlü olan bu sistem, nasıl olur da zürafaya zarar vermez? Bunun nedeni, özel bir haznenin içinde bulunan sistemin, basıncın bu ölümcül etkisini kaldırabilmek için küçük damarlarla kuşatılmış olmasıdır Zürafanın başından kalbine kadar giden bölümde; yukarı çıkan ve aşağı inen damarların oluşturduğu bir U sistemi bulunur. Ters yönde akan kan damarları toplam basıncı sıfırlar, böylece canlı, ani kanamalara neden olacak iç basınçtan kurtulmuş olur.

Kalpten aşağı seviyede kalan bacak ve ayakların da özel bir korumaya ihtiyacı vardır. Zürafanın bacak ve ayaklarını saran derinin son derece kalın olması onu kan basıncının kötü etkilerinden korur. Ayrıca damarların içinde, şiddetli kan akışını dengeleyerek basıncı kontrol altına alan kapakçıklar da bulunur.

HER TÜRLÜ ÖNLEM ALINMIŞ 

Asıl büyük tehlike ise, hayvan su içmek için başını yere kadar indirdiğinde ortaya çıkar. Normalde beyin kanamasına sebep olacak kadar şiddetli olan kan basıncı, bu durumda daha çok artar. Ama bu tehlikeye karşı kusursuz bir önlem alınmıştır. Vücutta salgılanan "sefaloraşidien" adlı sıvı devreye girer ve kalp hacmini küçülterek pompalanan kanı azaltır.

Öte yandan, hayvanın boynunda, başını aşağı eğdiğinde devreye giren özel kapakçıklar vardır. Bu kapakçıklar kanın akışını büyük ölçüde azaltır ve böylece zürafa güven içinde su içip tekrar başını yukarı kaldırabilir. Zürafanın kat kat olan damarlarının kalın olması da, yine bu yüksek basınç tehlikesine karşı alınmış bir tedbirdir.

BAŞLARI HİÇ DÖNMÜYOR 

Peki, zürafaların başı neden dönmez? Zürafalar, başlarını aşağıdan yukarı kaldırmak için çok fazla zaman harcarlar ve bu yüzden kanın beyne gitmesi için vücutlarında kusursuz bir sistemin olması gereklidir. Bu sistem, çok güçlü bir pompa biçiminde çalışan kalp ve insandakinin iki katından daha fazla olan kan basıncından oluşur. İşte böylelikle zürafalar, bayılma nöbetlerinden korunmuş olurlar.

Nitekim zürafa başını kaldırdığında, baştaki kan damarları neredeyse bütün kanı yanaklarına, dillerine ya da deri gibi başın diğer bölümlerine aktarmaz; sadece beyne akması için yönlendirir. Aynı zamanda, hayvanın kalın derisi ve şahdamarındaki olağandışı bir kas -ki damarların genellikle kasları olmaz- kanı baştan kalbe geri taşıyan damara baskı yapar. İşte zürafa, insanlarınkinden çok daha iyi bir bayılmayı engelleyen mekanizmaya sahip olarak yaratıldığı için bayılmaz.

12 Nisan 2012 Perşembe

Kanser Olmak İstemiyorsanız...!

4 bin kişinin üzerinde yapılan araştırmadan çok ilginç bir sonuç çıktı.
Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan California ve Stanford üniversiteleri tarafından yapılan araştırma, hayvan sevmenin insanların bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve bunun kansere karşı direnci artırdığını ortaya koydu. 
Araştırmada, kedi ve köpeklerle oynayarak büyüyen çocukların daha sağlıklı ve bünyelerinin daha güçlü olduğu belirtilerek, “Hijyenik ve steril ortamlarda büyümek insanların bağışıklık istemini daha kırılgan yapıyor. 4 bin kişi üzerinde yapılan çalışmalarda, kedi-köpek sahibi olanların bünyelerinin, hayvan sahibi olmayanlara göre yüzde 30 daha güçlü olduğu görüldü” dendi.

Daha ne olsun hala düşünüyor musunuz bir evlat sahiplenmeyi?!


Kedilerin Hamileliği Hakkında Bilgiler

Kedilerde hamilelik dönemi ortalama 63 gün sürse de, bu süre 57-67 gün arasında değişiklik gösterebilir. Hamileliğin ilk belirtileri üç veya dördüncü haftada kendini göstermeye başlar. Kedinin meme uçları koyu pembe bir renge bürünerek belirginleşir ve iştahında dikkat çekici bir artış gözlenir.

Tıpkı insanlarda olduğu gibi bazı kediler ilk haftalarda bulantı ve kusma yaşayabilirler. Pek çok kedi sahibi, kedilerinin hamileliğinin ileri haftalarında her zamankinden daha sokulgan ve sevecen olduğunu gözlemler. Belki de bunun nedeni, kendilerini güvende hissetmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaları ve annelik içgüdüsüyle birlikte artan sahiplenme ve şefkat duygusunu sevdikleri insanlarla paylaşmalarıdır. 



Hamile bir kedi doğum öncesinde ve süt verme döneminde normalden daha fazla beslenmeye ihtiyaç duyar. Anne kedi yeterince beslenemediği takdirde vücut yavruların ihtiyaçlarına öncelik vereceği için anne kedinin sağlığı tehlikeye girecektir. Bu nedenle kedinizin hamile olduğunu fark ettiğiniz andan itibaren veteriner hekiminizle görüşmeli ve uygun bir beslenme programına geçmelisiniz. Hamilelik ve süt verme döneminde kedinize veterinerinizin gerekli gördüğü durumlar dışında hiçbir ilaç vermeyin.

Hamile bir kedinin vücut ağırlığı arttıkça hareketleri önemli ölçüde yavaşlayacaktır. Kediniz normalde sokağa ya da bahçeye çıkıyorsa bile, özellikle hamileliğin ileri dönemlerinde onu evden dışarı çıkarmamalısınız. Sokakta tehlikelerden kaçmak ya da yüksek bir yerden atlamak zorunda kalabilir ve bu gibi durumlar hamilelik sırasında her zamankinden daha fazla risk içerir. 



Hamile kedinize temiz, sakin ve stresten uzak bir ortam sağlamaya özen gösterin. Evde onu korkutabilecek, kendini tehlikede hissetmesine neden olabilecek etkenlerin varlığı, doğum için ev dışında güvenli bir yer arayışına girmesine neden olabilir. Kum kabını daima temiz tutun ve eğer kenarları oldukça yüksek bir kap kullanıyorsanız ve karnı büyüdükçe bu kaba girip çıkmakta zorlanıyorsa daha alçak kenarlı bir kum kabı edinin.

Hamileliğin son haftalarında kediniz yavrularını doğurabileceği uygun bir yer aramaya başlar. Doğum için evin en sessiz ve gözden uzak köşesini, örneğin bir giysi dolabını, yatak altını ya da çekmeceyi seçecektir. Kimi zaman birden fazla yer de seçebilir. Kedinizin uygun gördüğü yer sizin için uygun olmayabileceğinden, ona hem rahatsız edilmeden doğurabileceği ve yavrularını emzirebileceği, hem de sizin onu sık sık kontrol edebileceğiniz bir yer hazırlamalısınız.

Kediniz tercih ettiği yeri gün içinde sık sık oraya giderek ve yatarak belli edecektir. Mümkünse doğum yerini burada hazırlayın. Eğer uygun bir yer değilse, en az burası kadar sessiz, güvenli ve hava akımı olmayan bir yer seçin. Evde başka evcil hayvanlar varsa onların bu yere erişimini engelleyin. Seçtiğiniz yere kedinizin ve yavrularının rahatça sığabileceği geniş ve temiz bir karton kutu koyun. Karton kutunun kenarları annenin kolaylıkla girip çıkabileceği fakat yavruların tırmanamayacağı yükseklikte olmalıdır. Kutunun içine naylon torba ya da plastik, muşamba örtüler gibi hava geçirmeyen ve boğulmaya neden olabilecek malzemeler döşemeyin. En ideali birkaç kat temiz pamuklu kumaş (örneğin eski bir çarşafı birkaç parçaya kesebilirsiniz) sermektir.



Kediniz doğumun başladığını haber veren belirtiler ortaya çıktığında büyük olasılıkla kendiliğinden onun için hazırladığınız yere gidecektir. Eğer kendiliğinden gitmez ve siz onu kutusuna koyduğunuzda çıkmak isterse ısrar etmeyin. Kendisini güvende hissettiği yeri seçmesine izin verin ve kutuyu da buraya taşıyın.

Çoğunlukla kediler doğum esnasında yalnız kalmayı tercih ederler. Buna karşın, kimi zaman güvendikleri bir kişinin yanlarında olmasını isteyebilirler. Kediniz doğum başladığı halde yanından ayrıldığınızda peşinizden gelmeye çalışıyor ve sizi çağırıyorsa onunla kalın. Fakat sizi yanında istediğini belirten bir davranış göstermiyorsa onu kendi haline bırakın ve yalnızca belli aralıklarla onu rahatsız etmeden kontrol etmekle yetinin.

Hamile kedinizin nasıl bir doğum gerçekleştireceğini yaşı, sağlık durumu, kemik yapısı, daha önce doğum yapıp yapmadığı, yavruların sayısı ve büyüklüğü gibi pek çok etken belirler. Her doğum başlı başına bir olaydır ve önceki doğumlar, sonraki doğumlara dair kesin bir bilgi vermez. Pek çok kedi sorunsuz bir şekilde doğum yapar ancak bazı durumlarda bir veteriner hekimin müdahalesi gerekebilir.



Hamile kediniz doğumun yaklaştığını hissettiğinde doğurmak için seçtiği yere giderek telaşlı bir şekilde burayı eşeleyebilir, hatta onun için hazırladığınız kutunun içindeki örtüleri kazarak ters yüz edip altlarına girebilir. Doğuma birkaç gün kala vücut ısısında oynamalar olabilse de, doğum öncesinde vücut ısısı yaklaşık 36,5 C’ye kadar düşer ve son 24 saat içinde sabit kalır. Çoğunlukla kediler doğumdan saatler önce yemek yemeyi bırakırlar. Doğurma vakti yaklaştığında kedi hızla soluk alıp vermeye başlar ve önce uzun aralıklarla, sonra gitgide sıklaşan kasılmalar yaşanır. Bu esnada vajinasından hafif bir akıntı gelebilir ve sürekli olarak karnından aşağı doğru kendi kendini yalar. Kimi zaman kum kabına giderek art arda birkaç kez dışkılayabilir.

Kediniz gözle görülür şekilde ıkınmaya başladığında artık doğum da başlamış demektir. Yavruların önce başları da gelebilir, ayakları da. İlk yavru göründükten yaklaşık 10-15 dakika sonra doğum kanalından tamamen çıkacaktır. Her yavru sıvıyla dolu koruyucu bir zar içinde doğar ve çoğunlukla plasenta (son) bu zarın ardından gelir. Kimi zaman zar yavru dışarı çıkmadan da açılabilir. Yavru doğar doğmaz anne kedi bu zarı yırtarak açar ve yavruyu sert bir şekilde yalamaya başlar. Bu sayede yavrunun ağzını ve burnunu kaplayan sıvıyı temizleyerek nefes almasını ve kan dolaşımının hızlanmasını sağlar. Ardından yavrunun göbekbağını dişleriyle keser ve plasentayı yer.

Yavrular genellikle 10-15 dakikalık aralarla doğarlar ve bu zaman zarfında anne kedi doğan yavruyu iyice temizleyerek kurutur. Kimi zaman bu aralık bir ya da birkaç saati bulabilir. Anne kedide olağandışı bir durum gözlemlemediğiniz sürece bu aranın uzunluğu endişe verici bir durum değildir. Tüm yavrular doğup da doğum tamamlandığında anne kedi belirgin bir şekilde sakinleşir ve yan yatarak yavrularını emzirmeye başlar. Yavruların gözleri ve kulakları kapalı olmasına karşın, koku alma duyuları sayesinde kendiliklerinden annenin memelerine giderek son derece değerli olan ve ilk haftalar boyunca onları hastalıklardan koruyacak antikorları içeren ilk sütü (kolostrom) emmeye başlayacaklardır.

Çoğunlukla anne kediler hiçbir yardıma ihtiyaç duymaksızın sorunsuz bir şekilde doğum yaparlar. Ancak aşağıdaki belirtileri gözlemlediğiniz takdirde hiç vakit kaybetmeden veteriner hekiminizle temas kurun. 



* Anne kedi saatlerce, örneğin 2 saatten uzun bir süre boyunca şiddetli bir şekilde ıkınmasına karşın yavru görünmüyorsa,

* Yavru doğum kanalında göründükten 10 dakika sonra hala doğmadıysa,

* İçi sıvıyla dolu zar doğum kanalından çıkıp şiştiyse ve 10 dakika sonra hala yavru çıkmadıysa,

* Anne kedide ani halsizlik, bilinç kaybı ortaya çıkarsa,

* Anne kedi yavrularla ilgilenmesi gerekirken yatıyorsa ve düzensiz soluk alıp veriyorsa,

* Vajinadan şiddetle kanama başlarsa,

* Yavrulardan biri veya bir kaçı kendiliklerinden anneyi emmeye başlamadılarsa.

Doğumdan sonraki günler boyunca anneyi ve yavruları yakından gözlemleyin fakat bunu belli aralıklarla ve anneyi rahatsız etmeden yapmaya özen gösterin. Bulundukları yere yabancı insanların ve başka evcil hayvanların girmelerine izin vermeyin. Yavrulara dokunmayın, onları annenin yanından almayın ve kutunun yerini değiştirmeyin. Annenin kolaylıkla ulaşabileceği bir yerde mamasını ve temiz suyunu hazır tutun. Kum kabını aynı odaya koyacaksanız, yavruların bulunduğu kutunun mümkün olduğunca uzağına koyun. 



Annenin iştahı ve hareketliliği yerinde olmalı, yavrular annelerini emmelidirler. Yavruların yeterince beslenip beslenmediklerini süt emip emmediklerine bakarak anlayabilirsiniz. Yeterli beslenen yavruların karınları hafifçe şişkin ve yuvarlak olur. Eğer sürekli miyavlıyorlarsa, karınları içeri doğru çökükse ve enselerindeki deriyi hafifçe tutup bıraktığınızda hemen yerine gelmiyorsa yeterli beslenemiyorlar demektir.

Kimi zaman anne tecrübesizliği ya da hormonal düzensizlikler nedeniyle de yavrularıyla ilgilenmeyebilir. Bu gibi durumlarda hemen veterinerinizle görüşün. Ayrıca anne kedi yavrularını emzirdikten sonra karınlarından aşağıya doğru yalayarak tuvaletlerini yaptırmalıdır. Doğumdan sonraki birkaç gün boyunca annenin vajinasından çok hafif kanlı bir akıntı gelebilir, bu normaldir. Daha şiddetli ya da kötü kokulu, iltihaplı bir akıntı gördüğünüz takdirde veteriner hekiminize başvurun.